26 December 2008

Songbird






Analog medyanın yavaş yavaş yerini dijital ortama bıraktığı 90'lı yılların sonunda PC'lerimizde müzik dinlemek için Winamp kullanırdık. MP3'leri bir klasör altına kopyalar, ufak tefek playlistler hazırlar, dijital müziğin keyfini çıkarırdık. O dönemlerde genelde müzik CD'lerinin tamamını dijital ortama aktarmaz, sadece beğendiğimiz şarkıları MP3 olarak saklar, veya internetten indirirdik. Malum hard disklerimiz binlerce MP3 depolayamayacak kadar düşük kapasiteliydi.

Yıllar geçtikçe Winamp'ın kimi özellikleri yetersiz kalmaya başladı. Yeni programlar yavaş yavaş Winamp'ın yerini almaya başladı. Bu yenilerin çoğu cicili bicili ama işlevsellikten uzak hantal programlar oldu. Winamp uzun yıllar tahtını korumaya başardı.

2000'lerin başından itibaren iPod gibi yeni MP3 playerların çağı başladı. Donanım üreticileri bu playerlar ile birlikte kendi programlarını kullanıcılara sunmaya başladı. Fakat en önemli değişiklik DRM'in hayatımıza girmesiyle oldu. DRM'li müzik dosyalarının çalınabilmesi için özel programlara ihtiyaç duyuldu. Apple iTunes ile Microsoft ise Windows Media Player ile sahnede yerini almış oldu. Apple'ın iPod'lara müzik yükleyebilmek için iTunes dışında başka programlara yetki vermemesi iTunes'un piyasada yerini sağlamlaştırmasını sağladı. Ne kadar dirensemde bende 2006 yılından itibaren iTunes'a geçmek zorunda kaldım.

Aralık ayının başında iTunes'un yerini alabilecek, müzik çalıcıların Firefox'u olacağı söylenen açık kaynak kodlu Songbird 1.0 versionu ile piyasaya çıktı. Neyin nesiymiş bu program diyerek bilgisayarıma yükledim ve kullanmaya başladım.

Açıkçası Songbird'e ne hayran oldum, ne de hemen bilgisayarımdan kaldırdım. Kendi çapında komple bir program, add-on'lar ile yeni özellikler eklenebiliyor, sonuçta amaç bilgisayardan müzik dinlemekse, program bunu yapıyor. Hatta iTunes'dan satın aldığım DRM'li müzik dosyalarını bile çalabiliyor. (Bazen saçmalasa da genelde bu özellik problemsiz) Last.fm add-on'u ile dinlediğiniz parçaların scrobble işlemide gerçekleşiyor. Programın hafıza kullanımı da iTunes civarında.

Eklentiler (Add-on) ile programa ekleyebileceğiniz yeni özelliklerin olması bazen saatli bomba gibi çalışabilir. Çok faydalı ve iyi yazılmış eklentilerin yanında, gerçekten ne olduğu bilinmeyen eklentiler Songbird gibi programların güvenilirliğini oldukça sarsıyor bence. Memory leak'lerden tutun, harddiskinizde dosyalara zarar verebilecek ileri hatalara kadar herşey bu bilinçsizce yazılmış add-onlardan kaynaklanabilir. Bu şikayetim Firefox içinde geçerli. Eklentilerin çok sıkı bir biçimde denetlenmesi ve changeloglar ile yeni versionda ne gibi iyileştirmelerin yapıldığının kullanıcılara net bir biçimde anlatılması şart.

Songbird, iTunes'un yerini alabilir mi ? Bu haliyle sanmıyorum. Şu özelliği iTunes'dan daha iyi diyebileceğim birşey yok şimdilik. iPod/iPhone senkronizasyon işlevi nasıl çalışıyor, tam bilemiyorum ancak bu konuda okuduğum yorumlar pek iç açıcı değil. Zaten iTunes Store'dan alışveriş yapan biri olarak iTunes'dan vazgeçmek imkansız gibi. Ama Songbird'ü sistemimden kaldırmayı da düşünmüyorum. Ara sıra kullanıyorum, Last.fm eklentisi ayrı bir program çalışmadan dinlediğim parçaları scrobble ediyor, LiveTweeter'da beğendiğim diğer bir eklenti. Entegre web tarayıcısı işlerimi kolaylaştıryor. Denemek isteyenler Songbird'ü bu adresten indirebilirler.

Labels: , ,

20 December 2008

Metallica - All Nightmare Long

Labels:

14 December 2008

2001: A Space Odyssey




















2001 Space Odyssey Arthur C Clarke'ın The Sentinel isimli kısa hikayesine dayanan, 1968 yılında Stanley Kubrick tarafından filme aktarılmış bir bilim-kurgu. Yapıldığı yıl dikkate alındığında, görsel efektleriyle ön plana çıkan filmin dikkati çeken diğer yönü yarattığı gelecek...

Gelecekle ilgili pek çok tasarım yapan filmde benim dikkatimi Dr. Heywood R. Floyd'un kızıyla görüntülü telefon konuşması yaparken, kızının ondan hediye olarak telefon istemesi, Floyd'un da ona evde bir sürü telefon olduğunu söylemesi çekti. 1960'lı yılların sonunda telefon evlere yeni girmeye başlayan ve birden fazla olmasının ne faydası olacağının anlaşılamayacağı yıllardı. Bugün çoğu kişi cebinde bile iki telefon taşıyor.

Filmde insanın evrimi başlı başına bir yer tutuyor.Alet yapan Australopithecus'dan (Homo ergaster ?) uzaya çıkan, Ay'da üs kuran Homo sapiens'e ulaşıyoruz. İnsan Jüpiter'e kadar ulaşmayı başarıyor, HAL 9000'i, kendi yarattığı bilgisayarı, en gelişmiş yapay zekayı sadece bir tornavida yardımı ile yenmeyi başarıyor. Ama ne yazık ki kendi ölümüne çare bulamıyor.


Labels: , ,

11 December 2008

Bambi

Bambi fotoğraf makinesini tanımaya çalışıyor.


-- Post From My iPhone

Labels: ,

02 December 2008

Bloglar ve Blog Servisleri

Yaklaşık 2 yıldır blog yazarıyım (!)-(Blog yazarı ne demekse artık) İlk blog'um Google'ın Blogger'ı oldu. Pek sık güncelleyemesem de ihtiyaçlarıma cevap veren yeterli bir sistemi ve yapısı vardı. Daha sonra LiveJournal'ı denedim. Normal blog yazılarından çok sosyal-iletişim yapısı ile dikkat çekiyordu. Bir diğer denemem Wordpress ile oldu. Wordpress'de temiz, yalın yapısı ile dikkat çekmesinin yanında, LiveJournal gibi widgetların yetersizliği, çoğu 3. parti widgetı reddetmesi nedeniyle pek gözüm tutmadı.

Döndük dolaşdık, yine Blogger'da karar kıldık gibi oldu.

Labels:

My Spiderman Collection





Spiderman koleksiyonum

-- Post From My iPhone

Metallica - Death Magnetic


Death Magnetic albümü ile rock müzik piyasasına dönüş yapan Metallica'nın bu albümünü tarihsel gelişim süreci içinde değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
 
1980'lerin Metallica'sı video klip çekmeyen, 45'lik çıkarmayan, olabildiğince underground kalmaya çalışan 4 idealist rockerdan oluşurdu. 1991 yılında çıkardığı 5. albümü Metallica ile bu çizgisinden kesin bir dönüş yaptı ve bir marka haline geldi. Her albümden çıkan 3-4 video klip ve single, müzik paylaşımına karşı yürütülen çok ağır bir kampanya, kıytırık DVD koleksiyonları ve son olark Death Magnetic albümünün değişik fiyatlarda satılan 3-4 değişik türü ve boxseti. Metallica'nın ticari bir marka haine gelmesine karşı değilim, ancak ticari kaygılar müziğe yansımaya başladığında işler değişiyor tabiki.

Death Magnetic albümü bence gayet başarılı olmasına karşın, parça yapıları özellikle kompleks bir hale sokulmaya çalışılmış gibi geliyor. Metallica'nın ilk 4 albümünde de tüm şarkılar kompleks bir yapıda olmasına karşın, dinlerken bu parçaların doğal halinin olduğu anlaşılırdı ve dinleyeni yormazdı. Buna karşın bu albümü dinlerken parçaların zoraki kompleks yapısını bariz bir şekilde hissediyorsunuz. Sanırım Metallica üyeleri ve Rick Rubin, ne yapalım edelim ama şarkılar kompleks olsun diye düşünmüşler, ama bence yanılmışlar. Bu zorlamadan kurtulmuş bazı parçalar zaten albümün en iyi parçaları. All Nightmare Long, The Unforgiven III, Suicide & Redemption ve ilk single The Day That Never Comes. 

Albümün yapımcısı Rick Rubin, özellikle sert Thrash Metal soundunu Death Magnetic'e yansıtmaya çalışırken biraz abartmış, bazı şarkıların ses düzeylerinin normalize edilmesi gerekirken bu ya unutulmuş, yada vakit yetmediği için yapılmamış. Prodüksiyon açısından (-) puan.

Metallica bu  albümünde eski günlerine dönmeye çalışırken şarkı sıralamasını da eski albümlerine göre yapmış. Eski albümlerindeki 4. şarkı genelde slow ve ilk single olmaya aday en iyi parçadır. (And Justice For All'da One, Master Of Puppets'da Welcome Home (Sanitarium), Ride The Lightning'de Fade To Black) Bu albümde de 4. şarkı ilk single olan The Day That Never Comes olmuş. Albümlerinde sondan bir önceki şarkı enstrümentaldir ve en uzun parçadır. (And Justice For All'da To Live Is To Die, Master Of Puppets'da Orion)  Death Magnetic'de de Suicide & Redemption enstrümental parça ve sondan bir önceye yerleştirilmiş.

Genelde iyi bir albüm olmasına karşın ne de olsa bir And Justice For All değil. Buna karşın Last.fm'e göre son iki aydır en çok dinlediğim albüm Metallica - Death Magnetic'miş. Ne diyelim, özlemişiz.

LibraryThing



FriendFeed'den sonra internet sosyal platformları içerisinde beni en çok etkileyen LibraryThing oldu. Kütüphanenizi bilgisayar ortamında (daha doğrusu, internet ortamında) kataloglamak için geliştirilmiş. LibraryThing'in bedava kullanımı 200 kitaba kadar kayıt girmenize imkan veriyor. Kitapları ISBN numarasına göre aratabilir, yeni kitaplar ekleyebilir, var olan kayıtları diğer edisyonlar ile eşleştirebilirsiniz. Kitap kapak resimlerini ekleyebilir, okuduğunuz kitapların eleştiri/yorumlarını yapabilir, beğendiğiniz kitap türlerine göre yeni arkadaşlıklar kurabilirsiniz.

Tabi bu dediklerim kitap okuma kültürü gelişmiş ve internet kullanım seviyesi chat kültürünü aşmış ülkeler için geçerli. Türkiye'den kaç sayıda kullanıcı var bilemiyorum ama Ankara'da benden başka sadece 1 kişi var. :)

Australopithecus

7 Kasım 2008 Cumhuriyet Bilim Teknik (CBT 1129/2) dergisinde okuduğum yazıda Oktay Kaynak, insanın akıllı canlı olma yolundaki yolculuğunun, anne karnında yaptığı 180 derecelik bir dönüşle başladığını söylüyor.

Afrika'daki Rift vadisini 8-10 milyon yıl öncesinde çökme sonucunda sular basmıştı. Vadinin belirli bir yerinde mahsur kalan Primatlar, nesillerini sürdürebilmek ve beslenebilmek için mecburen balık avlamaya başlamıştı.

Büyük oranda yerlatı sularından oluşan bu göllerde avlanan Primatlar, nefes alabilmek için kafalarını suyun dışında tutmak zorundaydı ve böylece koşulların dayatması sonucunda ayakları üzerinde daha dik bir pozisyonda durmaya başladılar. Yaklaşık 4-5 milyon yıl bu sularda avlanan Primatların boyun bölgesinden aşağısı yavaş yavaş insansı bir hal aldı. Vücüdunun bu bölgesinde yer alan tüyler de suyun içinde kaldığından iyice azaldı. Böylece Australopithecus ortaya çıktı.

Zamanla vadi yapısında meydana gelen değişiklikler sonucunda karaya çıkan Australopithecus'un ayakları kavrayıcı özelliğini kaybettiğinden yerde yaşamak zorunda kaldı. Belden aşağısı terestrial (yercil), belden yukarısı arborial (ağaçcıl) olan Australopithecus'ların bu bozuk iskelet yapısı yaşamı için bir dezavantaj oluşturmaktaydı.

Bu 4-5 milyon yıllık süre içerisinde Australopithecus kafatası (beyin dokusu) gelişmemiş, büyümeye başlamamıştır. Bozuk iskelet yapısı avcısından kaçarken, avlanırken zorluk çekmesine neden olmuş, zamanla daha dik durmaya başlamış, primatlardaki konik göğüs kafesinin yerini insanlardaki silindirik göğüs kafesi almaya başlamıştır.

İskelet yapısındaki bu değişim yavrularının anne karnındaki duruş pozisyonunun değişmesine de sebep olmuştur. Primatlarda embriyoların kafaları doğum kanalına yakın, bedenlerinin arka kısmı ise armut biçimindeki uterusun geniş tarafındadır. Yüzleri annelerinin karnına dönük olarak doğarlar. Bu, şempanze dahil günümüz primatlarında da böyledir.
Australopithecus'larda ise embriyonun yüzü, annenin bir bacağına doğru dönmeye başlamıştır. Yani modern insanda olduğu gibi yüzü annenin sırtına dönük olarak doğma süreci başlamıştır. Modern insana gidiş sürecinde belli bir aşamadan sonra uterusdaki embriyo 180 derecelik bir takla (salto intelligente) atmıştır. Bu takladan sonra Australopithecus'ların kafatası hacmi 350 cc'den - 700 cc'ye kadar büyümüştür.

Australopithecus'ların soyu günümüzden yaklaşık 1.4 milyon yıl öncesinde tükenmiştir.

Labels: ,