20 September 2008

ENLIGHTENMENT

Bugün hava kapalı, karanlık ve kasvetli... Yağmur yağar mı bilemiyorum. Günlerdir güneşin aydınlığına ve parlaklığına alışmışız, bugün sanki kış günü gibi karanlık. Gökyüzü gri renkli bulutlar ile kaplanmış, insanlar şikayetçi, "yaz günü nasıl bir hava bu böyle?" diyorlar. Gezmeyi dolaşmayı sevenler eve kapanmış, yaklaşan fırtına onları korkutmaya başlamış.

Gökyüzü iyice kararmaya başladığında, şimşekler bulutlardan bulutlara atlarken ortalığı kısa süre aydınlattığında, gürleyen gök ciğerlerimi titrettiğinde, rüzgar daha sert esmeye başladığında, insanlar hızlı adımlarla evlerine koşturduğunda, serinlik bastırdıkça, havanın karanlığı iyice arttığında benim içimdeki mutluluk da artıyor. Dışarının karanlığı ve kasveti ne kadar fazlaysa, benim içimdeki ışık o kadar fazla parlıyor.

Karanlığın adamıyım, karanlık bir adamım. Dışarısı ne kadar aydınlıksa, içim o kadar karanlık. Dışarının aydınlığı, içimdeki karanlığı bulandırıyor, ruhumun derinliklerindeki karanlığı seyreltiyor, sarhoş gibi yaşıyorum. Ama dışarısı karardıkça, ruhumun karanlığı saf bir hal alıyor. Karanlığı tüm bedenimde, ruhumda hissediyorum, aydınlanmaya başlıyorum.